Naçar Gitmek Ne Demek? Toplumsal Cinsiyet, Çeşitlilik ve Sosyal Adalet Açısından Bir İnceleme
Toplumda sıkça duyduğumuz, zaman zaman “naçar gitmek” tabiri, aslında bir kişinin çaresizlik içinde olduğu, kendi iradesi dışında bir durumu yaşadığı anlamına gelir. Ancak bu deyim, sadece dilsel bir ifade olmaktan çok, farklı toplumsal grupların yaşadığı baskılar, zorluklar ve ayrımcılıklar çerçevesinde derin bir anlam taşır. Bu yazıda, “naçar gitmek” ifadesini toplumsal cinsiyet, çeşitlilik ve sosyal adalet bağlamında ele alarak, sokakta, toplu taşımada ve iş yerlerinde yaşanan günlük deneyimlerden örnekler sunacağım.
Toplumsal Cinsiyet ve Naçar Gitmek
Toplumsal cinsiyet, bireylerin toplum tarafından belirlenen rollerine ve beklentilerine göre şekillenen davranış biçimlerini ifade eder. Bir kadının ya da erkeğin toplumda nasıl davranması gerektiği, ne tür roller üstlenmesi gerektiği üzerine kurulu bu normlar, “naçar gitmek” durumunun en belirgin görüldüğü alanlardan biridir.
Bir kadın olarak sokakta yürürken, bazen başımı önüme eğmek zorunda kaldığımı, bazen gözlerimi kaçırarak hızla adımlarımı atmam gerektiğini hissediyorum. Çünkü bir kadının sokakta rahatça dolaşması, “naçar gitmek” gibi bir durumun içine girmesini zorlaştırabiliyor. Cinsel taciz, laf atmalar ve beklenmedik davranışlar kadınları sürekli bir “naçar gitmek” haline sokabiliyor. Göz teması kurmanın bile bazen riske dönüşebileceği bir ortamda, kadınlar birçok durumda kimliklerinden ödün vererek bu tür sıkıntılardan korunmaya çalışıyorlar.
Toplu taşımada da aynı şekilde, kadınların daha güvende hissetmedikleri bir ortamda “naçar gitmek” oldukça yaygın bir durum. Otobüslerde ya da metrolarda, kadınlar zaman zaman kendilerini savunmasız hissediyorlar. Bazı yerlerde ise kadınlara ayrılan özel vagonların bulunması, toplumsal cinsiyet rollerine dayalı bir çözümdür. Ancak bu tür önlemler, toplumsal normların ne kadar derinlere işlediğini ve bu normlara karşı gelemeyenlerin yaşadığı zorlukları da gösteriyor.
Çeşitlilik ve Naçar Gitmek
Naçar gitmek, sadece cinsiyetle sınırlı bir durum değildir. Her birey, toplumdaki farklı çeşitliliklerden dolayı kendi deneyimini şekillendirir. Özellikle etnik köken, yaş, engellilik durumu gibi faktörler, farklı grupların naçar gitme deneyimlerini farklı şekillerde etkiler.
Bir sokakta yürürken, özellikle etnik kökeni farklı olan birinin üzerine atılan bakışlar, zaman zaman küçümseyici tavırlar, o kişinin naçar gitmek durumunda olmasına yol açabilir. Çeşitliliği kabul etmek, herkesin farklılıklarını değerli görmek yerine, dışlanmış hisseden bir grup yaratmak, naçar gitmek durumunun toplumsal bir soruna dönüştüğünü gösterir.
Örneğin, İstanbul’daki birçok mahallede, göçmen kökenli bireyler sıkça dışlanmakta, yabancı görüldükleri için ayrımcılığa uğramaktadır. Bu kişilerin sokağa çıkarken karşılaştıkları zorluklar, sosyal adalet anlayışıyla doğrudan ilişkilidir. Toplum, onların “naçar gitme” durumunu, çoğu zaman haksız bir biçimde normalleştirmektedir.
Sosyal Adalet ve Naçar Gitmek
Sosyal adalet, tüm bireylerin eşit haklara sahip olmasını ve fırsat eşitliği yaratılmasını savunur. Ancak gerçek dünyada, “naçar gitmek” bir kişinin, kendi haklarını savunma konusunda karşılaştığı zorlukları ifade eder. Bu zorluklar, genellikle toplumsal cinsiyet eşitsizliği, ırkçılık, sınıf farkları ve diğer ayrımcılık türlerinden kaynaklanır.
İş yerinde bir kadının, mesai arkadaşlarından daha düşük bir maaş alması, ya da bir engelli bireyin, işe ulaşımda karşılaştığı fiziksel engeller, bu kişilerin “naçar gitmek” durumunu derinleştirir. Sosyal adalet eksikliği, bu bireylerin haklarını savunmalarını zorlaştırır ve onları sürekli bir çözüm arayışına sokar. Bu da toplumsal sistemin adaletsiz yapısının bir yansımasıdır.
Kendi Deneyimlerimle Naçar Gitmek
İstanbul’daki iş yerimde, farklı geçmişlere sahip bir grup insanla birlikte çalışıyorum. Bir gün, bir kadın arkadaşım, iş yerindeki erkek meslektaşlarının sürekli sözlü tacizlerine maruz kaldığını, ama müdahale edemediğini anlattı. Bunun altında yatan, toplumsal cinsiyet rollerinin baskısıydı. Kadın, bu tür durumları yaşarken, çoğu zaman “naçar gitmek” zorunda kalıyor çünkü toplum, ona bu tür bir davranış biçimiyle mücadele etmeye cesaret vermiyor. Her şeyden önce, “naçar gitmek” aslında bir şekilde toplumun belirlediği sınırlarla sınırlı olma haliyle ilgilidir.
Bir başka örnek de toplu taşımada yaşandı. Metroda bir gün, yaşlı bir kadına yer verilmeyişi gördüm. O kadının, gençlerin arasında yer almak için sürekli bir mücadele vermek zorunda olması, aslında toplumun ona biçtiği “yaşlı” rolünün bir sonucu. O kadının da bu durumu kabul etmekten başka bir şansı yoktu; çünkü bir toplumsal norm, onu bu noktaya itiyordu.
Sonuç
“Naçar gitmek” tabiri, günümüz toplumunda birçok insanın farklı sebeplerle yaşadığı bir durumdur. Toplumsal cinsiyet, çeşitlilik ve sosyal adalet eksiklikleri, bireylerin haklarını savunmalarını zorlaştırmakta, onları haksız yere çaresiz bırakmaktadır. Sokakta, işyerinde, toplu taşımada yaşanan bu durumlar, aslında çok daha büyük bir sorunun, toplumsal eşitsizliklerin bir yansımasıdır. Bu sebeple, “naçar gitmek” ifadesi, sadece bir dilsel anlatım olmanın ötesinde, toplumsal yapının güç ilişkileriyle şekillenen bir gerçekliktir.